Marielle Franco – International Women* Space https://iwspace.de Feminist, anti-racist political group in Berlin Thu, 18 Mar 2021 14:27:11 +0000 en-US hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.6.2 https://iwspace.de/wp-content/uploads/2022/11/cropped-hand-purple-small-32x32.png Marielle Franco – International Women* Space https://iwspace.de 32 32 Berlin’de 25 Kasım: “Marielle Franco presente! Jin jîyan azadî!” https://iwspace.de/2018/12/berlinde-25-kasim/ Fri, 14 Dec 2018 15:33:52 +0000 http://iwspace.de/?p=67692 25 Kasım Almanya’da bilinen bir gün değil. Yegane 25 Kasım yürüyüşünü de göçmen kadınlar düzenliyor

Bu soğuk pazar sabahı on beş kadar kadın Berlin’de bir atölyede birlikteyiz. Hep birlikte 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı dayanışma günü düzenleyeceğimiz yürüyüş için pankartlarımızı hazırlayacağız. Türkiye, Brezilya, Almanya, Güney Kore, İtalya, İspanya, Arjantin ve diğer ülkelerden kadınlar hep birlikte işe koyuluyoruz. En gencimiz 3 yaşında…

25 Kasım yürüyüşünü düzenlemek için haftalardır Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği olarak hazırlık toplantıları yapan ve bugün de bir kısmı pankartları yazmak ve boyamak için toplanmış olan bizler, Almanya’da göçmen veya mülteci kadınlarız.

Pankartları hazırladığımız atölye “Mietshäuser Syndikat” inisiyatifine bağlı bir kolektife ait. Almanya’da bir süredir yaşamama rağmen bu Syndikat’yı ilk kez duyuyorum. İtalyan feminist arkadaşlarımızdan bazılarının yaşadığı Berlin’in Friedrichshain semtinde bir avlu etrafındaki 3 binadan oluşan bu yer, öz örgütlenmeci ve ekolojik bir birlikte yaşam kolektifi. 2012’de binaların onarımı ve yeniden düzenlenmesi ile başlayan serüvenleri bugün dokuzu çocuk 55 kişinin birlikte yaşadığı bir kolektife hayat vermiş. Giriş katında ayrıca atölyesini bugün bizim kullandığımız bir sanatçılar kolektifi, kadınların öz savunma eğitimleri de dahil çeşitli savunma sporları çalışmaları yapılan bir spor kulübü ve politik toplanmalara ev sahipliği de yapan Zielona Gora isimli bir bar var.

Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği, çeşitli dernek ve gruplardan kadınların 25 Kasım ve 8 Mart yürüyüşlerinin düzenlemesi için bir araya gelmesi ile oluşmuş bir birlik aslında. Benim de azar azar içinde yer aldığım International Women’s Space, İtalyan feministlerin emek verdiği Berlin Migrant Strikers, Güney Koreli feminist kadınları bir araya getiren “AG Trost Frauen”, Kürt kadınların örgütlendiği Destan, Sosyalist Kadınlar Birliği, Latin Amerikalı göçmen kadınların biraraya geldiği “Ni una menos” ve toplantılara bağımsız olarak katılan çeşitli kadınlar var. Yani iş üzerinden bir araya gelmiş olan, dünyanın dört köşesinden göçmen ve mülteci feministler.

Tüm diğer ülkelerde olduğu gibi Almanya’da kadına yönelik şiddet tüm yakıcılığı ile devam ediyor. UN Women verilerine göre Almanya’da 18-74 yaş arasındaki kadınların %29’u hayatında en az bir kez fiziki veya cinsel şiddete maruz kalmış. Evlilik içi tecavüz Almanya’da 1997 yılında suç olarak kabul edilmiş. Ceza yasasında cinsel şiddet suçu tanım olarak 2016’da yapılan değişiklikle İstanbul Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmiş. Bu değişikliğin gerçekleşmesinde kadın örgütlerinin bir koalisyon halinde örgütlediği “Hayır Hayır Demektir!” kampanyasının çok büyük etkisi olmuş.

Bununla birlikte 25 Kasım Almanya’da bilinen bir gün değil. Yegane 25 Kasım yürüyüşünü de göçmen kadınlar düzenliyor. Yürüyüşün organizasyonu için Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği önceki aylar boyunca haftalık toplantılar yapıyor. İşler, komisyonlar oluşturularak yürütülüyor. Türkiye’deki hazırlıklarımıza benziyor ama tabii ciddi farklar da var.

Eylem sırasında güvenliğimizi bir kadın dövüş ve savunma sanatları kulübü sağlıyor. Büyük çoğunluğu Almanya’da henüz birkaç senedir yaşayan kadınlardan oluşan Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği, hem 25 Kasım hem de 8 Mart eylemlerini örgütlemek için en büyük finansal desteği üniversitelerdeki öğrenci birlikleri Asta’lardan alıyor. Öğrencilerin ödedikleri harçlardan belirli bir miktarı Asta’lara gittiği için bu birliklerin sağlam sayılabilecek bir bütçeleri var. Ancak bu birliklerin profili, üniversitede hakim öğrenci profiline göre geliştiğinden Almanya genelinde liberal ve sağ çizgide Asta’lar da var.

Alman feministler ile göçmen feministler arasında kopukluk olduğu toplantılarda ara ara dile getiriliyor. Her iki grup da birbirinin gündemlerinden çok haberdar değil. Ancak Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği büyüdükçe toplantılara daha çok Alman feminist gelmeye başlamış. Birlikte iş yapmak isteyen Alman feministlerin çoğu genç. Dünyanın dört bir yanından örgütlenme, iş yapma, direnme ve sokakta protestoya dair çeşitli tarz ve deneyimleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Oldukça başarılı olduğumuzu söyleyebilirim. Ama tabii asıl önemli olan bu renkli birlikteliği dökeceğimiz potanın, çıkacağımız sokakların, yani Berlin ve Almanya’nın tarihi ve deneyimleri. Protestomuzun şeklini ve gücünü bizlerin enerjisi dışında bu yeni ev sahibi ülkenin tarz ve enerjisi de belirliyor.

Almanya, 1911’de Dünya Kadınlar Günü yürüyüşlerinin ilk yapılmaya başlandığı sayılı ülkelerden biri olmuş. 1933-1945 arasında Hitler tarafından bu kutlama ve yürüyüşler dünya kadınlar gününün sosyalist arka planı gerekçe gösterilerek yasaklanmış ve bunun yerine anneler günü resmi tatil ilan edilmiş. Savaş sonrası Doğu Almanya Cumhuriyeti’nde anneler gününün yerine, dünya kadınlar günü yeniden resmen ilan edilmiş. Batı Almanya’da ise anneler günü kutlamaları ön planda devam ederken 8 Mart, 1980’lere kadar büyük ölçüde sessizlik içinde geçmiş, unutulmuş.

80’ler ve 90’larda Berlin başta olmak üzere kadın yürüyüşleri yapıldığını anlatıyor Alman feminist arkadaşlarımız. Ancak nedense son beş yıldır 8 Mart yürüyüşlerini karma olarak erkeklerle birlikte yapıyor Alman feminstler. Doğu Almanya’da ise kadınlar 8 Mart’ı 80 öncesi dönemdeki geleneğinin bir devamı olarak yürüyüş, protesto veya panellerin düzenlendiği bir gün olarak değil, kadınların dinlendiği, çalışmayarak arkadaşlarıyla yemeğe veya eğlenmeye gittikleri bir gün olarak geçiriyorlar. Berlin’de sadece kadınların katıldığı tek 8 Mart yürüyüşünü göçmen ve mülteci kadınlar düzenliyor. Bu yürüyüşe bazı Alman feminist gruplar da katılıyor. Ancak Alman feminist grupların büyük çoğunluğu aynı gün yapılan karma yürüyüşte yer almayı tercih ediyorlar.

Haftalarca süren hazırlıklar sonucunda 25 Kasım yürüyüşü—tahmin ettiğimiz üzere— göçmen ve mülteci kadınların ana gövdeyi oluşturması, ancak Alman feministlerin de bir miktar katılım göstermesiyle çok büyük, bir önceki seneye göre daha kalabalık, güçlü ve renkli geçiyor. Elbette Türkiye’dekilerle hiçbir şekilde karşılaştırılamaz.

Güney Koreli kadınlar Japon ordusu tarafından seks kölesi olarak kullanılan Koreli kadınlar ve IŞİD tarafından kaçırılmış olan Ezidi kadınlar için slogan atıyor. Brezilyalı kadınlar ülkelerinin üzerine kabus gibi çöken yeni devlet başkanı Bolsonaro’ya karşı müzik eşliğinde dansederek sloganlarla yürüyorlar. Kürt kadınların yanı sıra kortejin en güçlü ve renkli grubu kesinlikle onlar. Geçtiğimiz Mart ayında siyasi bir suikaste kurban giden Rio de Janeiro kent meclisi üyesi sosyalist ve feminist Marielle Franco için dünyanın dört bir yanından gelerek Berlin’de yolu kesişen feministler hep birlikte bağırıyoruz: “Marielle Franco presente!” (Daniele Franco burada!) ve hemen ardından aynı coşkuyla bir ağızdan ekliyoruz “Jin jîyan azadî!”

Zeynep Kıvılcım

Kaynak: Çatlak Zemin

]]>
Contra a Ultradireita no Brasil – Against the Far-Right in Brazil – Gegen die Ultrarechte in Brasilien https://iwspace.de/2018/11/against-the-far-right-in-brazil-and-the-world/ Sun, 25 Nov 2018 21:16:36 +0000 http://iwspace.de/?p=67629

Marielle Franco in Maré:

Video shown on 25.11.2018 in Berlin:

Feministas Internacionalistas Contra a Ultradireita no Brasil e no Mundo

No dia 28 de outubro, com 55% dos votos válidos, o extremista de direita Jair Bolsonaro foi eleito presidente do Brasil. Racista, misógino, homofóbico, classista e neoliberal, Bolsonaro tem um projeto de governo que afetará todas as minorias do país, principalmente as mulheres negras, indígenas, faveladas, da classe trabalhadora, do sertão, do campo e da floresta. “Mas o que nós, aqui na Alemanha, temos a ver com isso?”, você pode estar se perguntando.

Somos mulheres internacionalistas. Entendemos o agravamento das opressões contra as mulheres em um país como um problema para todas as mulheres do mundo. Para além da sororidade internacional entre mulheres de diferentes identidades e realidades, existem fatores específicos que talvez te interessem: várias empresas alemãs lucrarão com a consolidação do novo governo Brasil, com acordos comerciais que violam direitos humanos – especialmente as dos setores do agronegócio, da mineração/siderurgia e de armas. Três exemplos devem ser citados:

1) A Thyssenkrupp fechou acordo com a Marinha Brasileira e o Ministério da Defesa, para construção de navios de guerra. A empresa, que administrou por 12 anos o maior investimento privado fora da Alemanha (a Thyssenkrupp Companhia Siderúrgica do Atlântico – a TKCSA), contribuiu enormemente com a poluição e violação de direitos humanos no Rio de Janeiro.

2) O Brasil se tornou o segundo mercado da Bayer, após sua fusão com duas gigantes do setor agropecuário (sementes e agroquímicos), a Monsanto e a Basf. Como o novo governo já deus sinais claros de que pretende mudar todas as legislações em relação ao meio-ambiente, agricultura familiar e proteção de terras indígenas, podemos imaginar a pressão que essas empresas alemãs farão para a concretização de tais mudanças (por ex.: o “Pacote do Veneno”) e os lucros que vai obter com essas as novas leis.

3) Foi uma arma da Heckler&Koch que matou a ativista dos direitos humanos e vereadora socialista Marielle Franco. Armas da Heckler&Koch foram usadas pela polícia, que matou 111 prisioneiros, no massacre do complexo penitenciário Carandiru, em São Paulo, em 1992. Segundo o relatório de exportação de armas do governo alemão, só nos primeiros 4 meses de 2017 foram concedidas 37 licenças de exportação, no valor de quase 11 milhões de euros. Ora, se uma das propostas do novo Governo é mudar o Estatuto do Desarmamento e facilitar a compra de armas pela população civil, podemos imaginar que empresas alemãs do ramo lucrarão bastante com isso.

Aos moldes de Trump e outros extremistas de direita, Bolsonaro se elegeu por meio de práticas intensas de desinformação da população nas redes sociais. Ele também contou com uma cobertura pouco questionadora da mídia tradicional, que criminalizou líderes de esquerda e movimentos sociais (vale lembrar que, no Brasil, apenas 5 famílias controlam 50% dos principais veículos de comunicação e que, embora não seja permitido por lei, ainda há muitos parlamentares que possuem canais de rádio e televisão, utilizando-se dos mesmos para ampliar seu poder político, assim como alguns dos aliados de Bolsonaro). Um homem como Bolsonaro na presidência é uma catástrofe para todas as mulheres, pois ele não apenas legitima como também incentiva a violência misógina, com sua linguagem e com sua política. O Brasil é o 5º país no ranking mundial de violência contra a mulher: são 12 vítimas de feminicídio por dia. São mais de 500 mil estupros e 400 assassinatos de pessoas LGBTQI+ por ano. Somado a isso, temos a polícia mais violenta do mundo. Territórios indígenas protegidos por lei e acampamentos quilombolas já estão sendo atacados e desapropriados, sendo as mulheres as mais vulneráveis destas ações. Isso tudo antes mesmo da posse do novo presidente.

Alemanha precisa dizer não a isso!

Ao mesmo tempo, são os variados movimentos feministas e de mulheres e LGBTQI+ quem mais ágil e organizadamente têm lutado por uma sociedade livre e menos desigual, numa luta que respeita diferenças e identidades. Foi uma grande coalizão de mulheres, organizadas no Brasil e no exterior, que ameaçou a eleição de Bolsonaro. Essas mulheres precisam receber todo o apoio e solidariedade de outras companheiras ao redor do mundo.

Se estes assuntos te interessam ou te comovem, você pode colaborar colocando pressão no seu parlamentar, ou juntando-se a grupos organizados que já atuem em temas como desarmamento, agroecologia feminista, feminismo internacionalista, anti-fascismo, anti-racismo, ou grupos contra a concentração de capital, da terra, da mídia e o avanço da extrema-direita. Todo apoio é bem-vindo e não diz respeito apenas às mulheres brasileiras. Diz respeito a todas nós!

Junte-se à luta!

Internationalist Feminists Against the Far-Right in Brazil and the World

On October 28th, with 55 percent of the votes, the right-wing extremist Jair Bolsonaro was elected president of Brazil. Racist, misogynist, homophobic, classist and neoliberal, Bolsonaro presents a government project that will affect all minorities in the country, especially women who are black, indigenous, from favelas, the working class, from rural and urban areas. “But what do we, here in Germany, have to do with it?”, you may wonder.

We are internationalist women. We believe that the escalating oppression against women in any country is a problem for all women in the world. Beyond international sorority among women of different identities and realities, there are specific factors that may be of your interest: a number of German companies could profit from the consolidation of the new Brazilian government, through trade agreements that violate human rights – especially those in agribusiness, mining and weapons industries. Three examples should be cited:

1) Thyssenkrupp signed an agreement with the Brazilian Navy and the Ministry of Defense for the construction of warships. The company, which managed for 12 years the largest private investment outside Germany (Thyssenkrupp Companhia Siderúrgica do Atlântico – TKCSA), greatly contributed to the pollution and violation of human rights in Rio de Janeiro.

2) Brazil became Bayer’s second biggest market, after its merger with two giants of the agribusiness sector (seeds and agrochemicals), Monsanto and BASF. As the new Brazilian government has already showed its intention of changing the legislation regarding environment, small farming and protection of indigenous lands, we can imagine the pressure these German companies proceed to bring about regulations which benefit them (e.g., the “Poison Package”) and the profits they will get from these new laws.

3) It was a Heckler & Koch weapon that killed the socialist and human rights activist Marielle Franco, who was a Rio de Janeiro councilor. Heckler & Koch weapons were also used by the police which killed 111 prisoners in the 1992 Carandiru prison massacre in São Paulo. According to the German government’s Arms Export Report, only in the first 4 months of 2017 they established 37 export licenses with a total of up to 11 million euros. Considering that one of Bolsonaro’s proposals is to change the Disarmament Statute and facilitate the purchase of weapons by the civilians, we can imagine that German companies in this industry could greatly raise their profits.

In the same way as Trump and other far-right candidates, Bolsonaro was elected through intense practices of misinformation at social medias. He also had at his side a limited critical coverage from traditional media, which many times criminalized leftist leaders and social movements (it is worth remembering that in Brazil, only 5 families control 50% of the main communication vehicles and that, although not permitted, there are still many congressmen who own radio and television channels, using them to broaden their political power, as well as some of Bolsonaro’s allies).

A man like Bolsonaro in the presidency is a catastrophe for all women, as he does not only legitimize but also encourages misogynist violence, through language and politics. Brazil is the 5th country in the global rate of violence against women: there are 12 victims of femicide per day, besides more than 500,000 rapes and 400 murders of LGBTQI + people per year. In addition, Brazil has the most violent police in the world. Indigenous and quilombola territories protected by law have been already attacked and expropriated, with women being the most vulnerable in these actions. And just to remember, this is all happening before he takes office.

Germany needs to say NO to this!

At the same time, the manifold feminist, women’s and LGBTQI+ movements in Brazil were responsible for the most successful fight for a free and less uneven society, with respect to differences and identities. It was a big coalition of women organized in Brazil and abroad which threatened Bolsonaro’s election. These women need all the support and solidarity from women all over the world.

If those issues touch you, you can collaborate putting pressure onto congressmen, or together with other organized groups that already work the topics disarmament, feminist agroecology, internationalist feminism, antifascism, antiracism or against capital, land and media concentration and the rise of the far-right. This struggle concerns not only Brazilian women. It is about all of us!

Join our fight!

 

Internationalistische Feministinnen gegen die Ultrarechte in Brasilien und der Welt

Am 28. Oktober wurde der Rechtsextremist Jair Bolsonaro mit 55% der gültigen Stimmen zum Präsidenten Brasiliens gewählt. Rassistisch, frauenfeindlich, homophob, klassizistisch und neoliberal, Bolsonaro hat ein Regierungsprojekt vor, das alle Minderheiten des Landes beeinträchtigen wird, vor allem schwarze, indigene, der Arbeiterklasse zugehörige, in den Favelas, im Land und im Wald lebende Frauen. „Aber was haben wir hier Deutschland damit zu tun?“ mögen Sie sich fragen.

Wir sind internationalistische Frauen. Wir verstehen die Verschlimmerung der Unterdrückungen gegen Frauen in einem Land als ein Problem für alle Frauen der Welt. Neben der internationalen Schwesternschaft zwischen Frauen mit unterschiedlichen Identitäten und Realitäten gibt es auch spezifische Faktoren, die Sie interessieren könnten: Mehrere deutsche Unternehmen werden von der Konsolidierung der neuen brasilianischen Regierung profitieren, mit Handelsabkommen, die gegen die Menschenrechte verstoßen – insbesondere die Unternehmen des Agrobusiness-, Bergbau-, Stahl- und Rüstungssektors. Drei Beispiele sollen erwähnt werden:

1) ThyssenKrupp schloss mit der Marine und dem Verteidigungsministerium Brasiliens ein Abkommen für den Bau von Kriegsschiffen. Das Unternehmen, welches zwölf Jahre lang die größte deutsche private Auslandsinvestition führte (die ThyssenKrupp Companhia Siderúrgica do Atlântico – a TKCSA), hat enorm zu der Verschmutzung und den Menschenrechtsverletzungen in Rio de Janeiro beigetragen.

2) Brasilien ist zum zweitgrößten Markt für Bayer geworden, nach der Fusion mit zwei Riesen des Agrarsektors (Samen und Agrochemikalien), nämlich Monsanto und BASF. Da die neue Regierung bereits klar signalisiert hat, dass sie beabsichtigt, alle Gesetze bezüglich Umwelt, Familienwirtschaft und den Schutz der indigenen Gebiete zu ändern, können wir uns den Druck vorstellen, den diese deutschen Unternehmen auf die Vollbringung solcher Veränderungen (z.B. das “Giftpaket”) ausüben werden, und die Gewinne, die sie aus diesen neuen Gesetzen ziehen werden.

3) Es war eine Waffe der Heckler&Koch, die die Menschenrechtsaktivistin und sozialistische Stadträtin Marielle Franco getötet hat. Waffen der Heckler&Koch wurden ebenso von der Polizei benutzt, als sie im Jahr 1992 in São Paulo, im sogenannten Massaker des Carandiru Gefängnis, 111 Gefangene ermordete. Dem Waffenexport-Bericht der deutschen Regierung zufolge wurden allein in den ersten vier Monaten des Jahres 2017 37 Exportlizenzen erteilt, im Wert von fast 11 Millionen Euro. Da einer der Vorschläge der neuen Regierung darin besteht, das Abrüstungsstatut zu ändern und den Erwerb von Waffen durch die Zivilbevölkerung zu erleichtern, können wir uns vorstellen, dass deutsche Unternehmen der Branche davon stark profitieren werden.

Genauso wie Trump und andere Rechtsextremisten, wurde Bolsonaro dank intensiver Desinformationskampagne in den sozialen Netzwerken gewählt. Er verfügte auch über eine wenig hinterfragende Berichterstattung der traditionellen Medien, die linke Entscheidungsträger*innen und soziale Bewegungen kriminalisierten (man sollte bedenken, dass in Brasilien nur 5 Familien 50% der größten Kommunikationsvehikel kontrollieren und, obwohl es gesetzlich nicht zulässig ist, es immer noch viele Parlamentarier*innen gibt, sowie einige von Bolsonaros Verbündeten, die Radio- und Fernsehkanäle besitzen und diese benutzen, um ihre politische Macht zu stärken).

Ein Mann wie Bolsonaro in der Präsidentschaft ist eine Katastrophe für alle Frauen, da er die frauenfeindliche Gewalt durch seine Sprache und Politik nicht nur legitimiert, sondern auch fördert. Brasilien ist das fünfte Land in der Weltrangliste der Gewalt gegen Frauen: jeden Tag werden 12 Frauen Opfer von Feminiziden. Es geschehen mehr als 500.000 Vergewaltigungen und 400 Morde an LGBTQI+ Menschen pro Jahr. Darüber hinaus haben wir die gewalttätigste Polizei der Welt. Gesetzlich gesicherte indigene und quilombola Gebiete werden bereits angegriffen und enteignet, und es sind Frauen, die von diesen Aktionen am meisten betroffen werden. Dies alles schon vor der Einweihung des neuen Präsidenten.

Deutschland muss dazu nein sagen!

Gleichzeitig sind es die unterschiedlichsten feministischen und LGBTQI+-Bewegungen die, die am agilsten und organisiertesten für eine freie und weniger ungleiche Gesellschaft kämpfen, in einem Kampf, der Unterschiede und Identitäten respektiert. Es war eine große, in Brasilien und im Ausland organisierte Koalition von Frauen, die die Wahl von Bolsonaro bedroht hat. Diese Frauen benötigen die Unterstützung und Solidarität anderer Genossinnen weltweit.

Wenn diese Themen Sie interessieren oder bewegen, können Sie helfen, indem Sie Druck auf Ihren Parlamentarier ausüben oder sich organisierten Gruppen anschließen, die bereits an Themen wie Abrüstung, feministische Agrarökologie, internationalistischer Feminismus, Antifaschismus und Antirassismus arbeiten oder gegen die Konzentration von Kapital, Land und Medien und den Vormarsch der extremen Rechten sind. Dieser Kampf geht nicht nur brasilianische Frauen an. Es geht uns alle an!

Kämpfen Sie mit uns!

]]>
CALL FOR INTERNATIONAL SOLIDARITY FOR MARIELLE FRANCO – SIGN THE MANIFEST https://iwspace.de/2018/04/call-for-international-solidarity-for-marielle-franco-sign-the-manifest/ Thu, 05 Apr 2018 15:07:17 +0000 http://iwspace.de/?p=65688 On February 16th, 2018, in Brazil, the government of Michel Temer decreed a Federal Intervention in the State of Rio de Janeiro, transferring the control of security forces to the Military.

Marielle Franco, one of the city councilors of Rio de Janeiro legislature since 2016, was nominated as a member of the local legislative Commission created to monitor the mentioned Federal Intervention. She was the 5th most voted out of 53 candidates in the 2016 municipal elections with 46 thousand votes, as a candidate from the Socialism and Liberty Party (PSOL). Marielle was a self-declared black lesbian woman, born in Favela da Maré (one of the largest favelas in Rio, with around 140 thousand inhabitants), a human rights defender and president of the city’s Commission for the Defense of Women.

On March 10th 2018, Marielle publicly voiced concerns by criticizing specific police actions that had resulted in the killing of several young black men and women. It was one of Marielle’s actions in the Rio de Janeiro City Council, within a solid background of work in the Human Rights Commission of the Rio de Janeiro State, besides her activism against black people’s genocide, violence against women and favelas’ militarization.

On March 14th, Marielle and her driver, Anderson Gomes, were shot dead, in what appears to have been a targeted assassination, in the city center shortly after leaving a meeting about black women empowerment.

Marielle’s murder terrified the leftist and marginalized sectors of society but did not intimidate more than 100 thousand people from taking to the streets of Rio de Janeiro on the day after, and at least 19 Brazilian States and 13 cities around the world. Marielle represented a threat to the racist, patriarchal, homophobic and classist authoritarian power structures.

Marielle’s symbolism highlights the whole context of ongoing political backlash, the criminalization of social movements and the rising number of political leaders being killed recently in the country. According to a report released on last February by Pastoral Land Commission – CPT – and reinforced by International Amnesty, 65 activists identified as human rights defenders and community leaders from different Brazilian regions have been executed in 2017 – most of them grassroots rural leaders in defense of their territories, the commons, and against land and labor exploitation. In 2016, 66 defenders were murdered.

Since 2014, when Brazil hosted the World Cup and there was the announcement of Rio de Janeiro as the host of the Olympic Games, the historical police violence in favelas of Rio´s metropolitan region has seriously increased, with the argument from the State of a “war against drugs and violence”. In fact, the only evidence is that most of the people killed in this context are black, impoverished young men and women.

Black and favela´s grassroots movements have been calling this a genocide of the black people of Brazil, in a country where more than 50% of the population is afro-descendent.

The situation got worse in 2016, when the first woman elected as President in Brazil was removed from office by an institutional and political coup. After this attack on democracy, violence in the whole country dramatically increased and, since then, more than 2000 people have been killed as result of police actions in the city of Rio alone. In this sense, we call for international solidarity regarding the situation that the killing of Marielle Franco brings to the fore.

Solidarity Notice

We, the undersigned, manifest our SOLIDARITY to Marielle’s and Anderson’s family and political comrades, and condemn any attempts to discredit her political legacy. Marielle represents the change that neo-liberal/conservative forces do not want and that we defend and fight for.

We also highlight and manifest our SOLIDARITY with the Coordinator of the Interstate Movement of the “Quebradeiras de Coco Babaçu” (Babaçu Coconut Collectors/Workers) – MIQCB, Francisca Nascimento, after the assassination attempt that she suffered on the weekend of March 4th 2018, in São João do Arraial – Piauí, Brazil. It was an act of violence against a female political leader fighting for free territory in one of the most significant women’s movements in Latin America, the movement of the “quebradeiras de coco”, women who work as babaçu coconut breakers in Northern and Northeastern Brazil.

We – an international community of academics, social movement leaders, activists, institutions and organizations – claim that the Brazilian State protect Francisca and other prominent women in political struggles facing threats to their lives, especially black, indigenous and other marginalized women. We also call for the protection of Marielle’s memory and strongly protest the defamation of her political legacy.

We claim for the end of the black people genocide, the violence against black women, traditional peoples and impoverished communities. We stand against the criminalization of anti-racist, favelados (inhabitants of favelas), feminist, LGBTI and peasant movements. We repudiate all the forces that try to silence these movements.

Our grief for Marielle Franco and our support to Francisca Nascimento represent our commitment to all the women who fight with courage against oppression.

Free Territory NOW!

MARIELLE, PRESENTE! FRANCISCA, VIVA!

Organization/Institution/Movement:

Please, the interested entities should send an email to

conexaomariposas@protonmail.com

Signatures:

KULU – Women and Development, Copenhagen – Denmark

Cooperaxion, Bern – Switzerland

Pinar Omeroglu, civil engineer, Ankara – Turkey

Madalena-Berlin

Free Women’s Movement – Turkey

Women in Development+ (WIDE+) – Europe

Allerweltshaus Köln e.V. – Germany

International Women Space, Berlin – Germany

Dziewuchy Dziewuchom Berlin – Germany

Gunes Unsal, member of HDP’s (peoples democratic party) Sariyer (Istanbul) district branch board, journalist, interpreter – Turkey

Women’s Assembly of the Peoples’ Democratic Party (HDP)

Women from Platform of Lawyers for Freedom (ÖHP) –

(özgürlükçü hukukçular platfomu kadın komisyonu)

Green Left Woman of Turkey

AG Trostfrauen in Korea Verband – Germany

Equality Watch Women’s Group – Turkey

Mrs. Eylem Tuncaelli -co-chair of the Green and Left Future Party of Turkey

Rheim Alkadhi – Visual Artist/, a woman of color with an international conscience

Günay Demirbaş – Istanbul -Turkey

Aylin Hacaloğlu – member of HDP (for Democratic Party of Peoples) Assembly

Damla Yur – Canada Mount Saint Vincent University Women and Gender Studies MA

Nar Kadın Dayanışması

Adelaide Ivánova – activist

Selin Cagatay – Central European University, Budapest – Hungary

Serpil Kemalbay, Turkey

Zeynep Nilgün Salmaner

Türkan YILDIZ kurdish feminist activist, Jin tv worker (women television) – Turkey

Eliana Ornelas da Silva Ratka

Fernanda Oliveira de Souza

Mendli M. Zuaidi – AFRA – South Africa

Clemeni Chipenda – UNISA – South Africa

Jaclyn Fox – American University – Washington DC – USA

George .T. Mudimu – China Agricultural University – China

Lia Pinheiro Barbosa – Universidade Estadual do Ceará – Brasil

Peter Rosset – ECOSUR – Mexico

Cristián Alarcon – UAHC – Chile and Cornell University – USA

Andreia Nuila – Fian International

Fernando Galeana – Cornell University – USA

Kyla Sankey – Queen Mary University of London – Great Britain

Ben White – International Institute of Social Studies – The Nerthelands
Ian Scoones – STEPS Centre/IDS, Sussex – UK
Jun Borras – International Institute of Social Studies – The Nerthelands
Marc Edelman – Hunter College & Graduate Center, CUNY – USA
Ruth Hall – PLAAS, University of the Western Cape – South Africa
Wendy Wolford – Cornell University – USA

Elyse Mills – International Institute of Social Studies – The Netherlands
Sergio Coronado – FU Berlin – Germany
Amod Shah – International Institute of Social Studies – The Netherlands

Ana Alvarenga de Castro – PhD Candidate – Humboldt University of Berlin – Germany

Camila Nobrega Alves – PhD Student – Free University of Berlin – Germany

Baramee Chaiyarat – La Via Campesina Thailand

Aleh Ivanou – independente researcher Belarus

Ward Berenschot – KITLV – Royal Netherlands Institute of Southeast Asian and Caribbean Studies

Brics Feminist Watch

Justa Hopma – University of Sheffield – UK

Jenny Franco – The Hague – The Netherlands

Kln kln jn – Human Rights Defender – Myanmar

Melissa Mina – ISS, The Hague – The Netherlands

Stephan Backes – FIAN International

Usman Ashraf – ISS, The Hague – The Netherlands

Dupoux Julian – France

Yukari Sekine – ISS, The Hague – The Netherlands

Otieno Ajwang – Nairobi University – Kenya

Behinda Okele – Leiden University – The Nertherlands

Katie Sandmell – Leiden University – The Nertherlands

Lananga Suresh – BITS Hyd – India

Ricardo Barbosa Jr. – University of Calgary – Canada

Fadia Panosetti – ULB – Belgium

Jessica Sched – South Dakota – USA

Dylan Harris – Massachussets – USA

Hashin Rashid – Lahore – Pakistan

Geovanna Lasso – ICTA-UAB – Barcelona and Agroecological Collective of Ecuador

Bianca Capasso – Italy

Katharina Schiller – Gemany/Nicaragua

Denya Jain – India

Sayaka Funasa Classen – Tokyo University of Foreign Studies – Japan

Antonio Roman – Acalá – USA/Japan

Levi Van Sant – USA

Juliana Luiz – IESP/UERJ – Brasil

Junior Research Group ” Bioeconomy and Inequalities”, Friedrich Schiller University Jena – Germany

]]>