25 Kasım Almanya’da bilinen bir gün değil. Yegane 25 Kasım yürüyüşünü de göçmen kadınlar düzenliyor

Bu soğuk pazar sabahı on beş kadar kadın Berlin’de bir atölyede birlikteyiz. Hep birlikte 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı dayanışma günü düzenleyeceğimiz yürüyüş için pankartlarımızı hazırlayacağız. Türkiye, Brezilya, Almanya, Güney Kore, İtalya, İspanya, Arjantin ve diğer ülkelerden kadınlar hep birlikte işe koyuluyoruz. En gencimiz 3 yaşında…

25 Kasım yürüyüşünü düzenlemek için haftalardır Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği olarak hazırlık toplantıları yapan ve bugün de bir kısmı pankartları yazmak ve boyamak için toplanmış olan bizler, Almanya’da göçmen veya mülteci kadınlarız.

Pankartları hazırladığımız atölye “Mietshäuser Syndikat” inisiyatifine bağlı bir kolektife ait. Almanya’da bir süredir yaşamama rağmen bu Syndikat’yı ilk kez duyuyorum. İtalyan feminist arkadaşlarımızdan bazılarının yaşadığı Berlin’in Friedrichshain semtinde bir avlu etrafındaki 3 binadan oluşan bu yer, öz örgütlenmeci ve ekolojik bir birlikte yaşam kolektifi. 2012’de binaların onarımı ve yeniden düzenlenmesi ile başlayan serüvenleri bugün dokuzu çocuk 55 kişinin birlikte yaşadığı bir kolektife hayat vermiş. Giriş katında ayrıca atölyesini bugün bizim kullandığımız bir sanatçılar kolektifi, kadınların öz savunma eğitimleri de dahil çeşitli savunma sporları çalışmaları yapılan bir spor kulübü ve politik toplanmalara ev sahipliği de yapan Zielona Gora isimli bir bar var.

Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği, çeşitli dernek ve gruplardan kadınların 25 Kasım ve 8 Mart yürüyüşlerinin düzenlemesi için bir araya gelmesi ile oluşmuş bir birlik aslında. Benim de azar azar içinde yer aldığım International Women’s Space, İtalyan feministlerin emek verdiği Berlin Migrant Strikers, Güney Koreli feminist kadınları bir araya getiren “AG Trost Frauen”, Kürt kadınların örgütlendiği Destan, Sosyalist Kadınlar Birliği, Latin Amerikalı göçmen kadınların biraraya geldiği “Ni una menos” ve toplantılara bağımsız olarak katılan çeşitli kadınlar var. Yani iş üzerinden bir araya gelmiş olan, dünyanın dört köşesinden göçmen ve mülteci feministler.

Tüm diğer ülkelerde olduğu gibi Almanya’da kadına yönelik şiddet tüm yakıcılığı ile devam ediyor. UN Women verilerine göre Almanya’da 18-74 yaş arasındaki kadınların %29’u hayatında en az bir kez fiziki veya cinsel şiddete maruz kalmış. Evlilik içi tecavüz Almanya’da 1997 yılında suç olarak kabul edilmiş. Ceza yasasında cinsel şiddet suçu tanım olarak 2016’da yapılan değişiklikle İstanbul Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmiş. Bu değişikliğin gerçekleşmesinde kadın örgütlerinin bir koalisyon halinde örgütlediği “Hayır Hayır Demektir!” kampanyasının çok büyük etkisi olmuş.

Bununla birlikte 25 Kasım Almanya’da bilinen bir gün değil. Yegane 25 Kasım yürüyüşünü de göçmen kadınlar düzenliyor. Yürüyüşün organizasyonu için Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği önceki aylar boyunca haftalık toplantılar yapıyor. İşler, komisyonlar oluşturularak yürütülüyor. Türkiye’deki hazırlıklarımıza benziyor ama tabii ciddi farklar da var.

Eylem sırasında güvenliğimizi bir kadın dövüş ve savunma sanatları kulübü sağlıyor. Büyük çoğunluğu Almanya’da henüz birkaç senedir yaşayan kadınlardan oluşan Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği, hem 25 Kasım hem de 8 Mart eylemlerini örgütlemek için en büyük finansal desteği üniversitelerdeki öğrenci birlikleri Asta’lardan alıyor. Öğrencilerin ödedikleri harçlardan belirli bir miktarı Asta’lara gittiği için bu birliklerin sağlam sayılabilecek bir bütçeleri var. Ancak bu birliklerin profili, üniversitede hakim öğrenci profiline göre geliştiğinden Almanya genelinde liberal ve sağ çizgide Asta’lar da var.

Alman feministler ile göçmen feministler arasında kopukluk olduğu toplantılarda ara ara dile getiriliyor. Her iki grup da birbirinin gündemlerinden çok haberdar değil. Ancak Berlin Enternasyonalist Feministler Birliği büyüdükçe toplantılara daha çok Alman feminist gelmeye başlamış. Birlikte iş yapmak isteyen Alman feministlerin çoğu genç. Dünyanın dört bir yanından örgütlenme, iş yapma, direnme ve sokakta protestoya dair çeşitli tarz ve deneyimleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Oldukça başarılı olduğumuzu söyleyebilirim. Ama tabii asıl önemli olan bu renkli birlikteliği dökeceğimiz potanın, çıkacağımız sokakların, yani Berlin ve Almanya’nın tarihi ve deneyimleri. Protestomuzun şeklini ve gücünü bizlerin enerjisi dışında bu yeni ev sahibi ülkenin tarz ve enerjisi de belirliyor.

Almanya, 1911’de Dünya Kadınlar Günü yürüyüşlerinin ilk yapılmaya başlandığı sayılı ülkelerden biri olmuş. 1933-1945 arasında Hitler tarafından bu kutlama ve yürüyüşler dünya kadınlar gününün sosyalist arka planı gerekçe gösterilerek yasaklanmış ve bunun yerine anneler günü resmi tatil ilan edilmiş. Savaş sonrası Doğu Almanya Cumhuriyeti’nde anneler gününün yerine, dünya kadınlar günü yeniden resmen ilan edilmiş. Batı Almanya’da ise anneler günü kutlamaları ön planda devam ederken 8 Mart, 1980’lere kadar büyük ölçüde sessizlik içinde geçmiş, unutulmuş.

80’ler ve 90’larda Berlin başta olmak üzere kadın yürüyüşleri yapıldığını anlatıyor Alman feminist arkadaşlarımız. Ancak nedense son beş yıldır 8 Mart yürüyüşlerini karma olarak erkeklerle birlikte yapıyor Alman feminstler. Doğu Almanya’da ise kadınlar 8 Mart’ı 80 öncesi dönemdeki geleneğinin bir devamı olarak yürüyüş, protesto veya panellerin düzenlendiği bir gün olarak değil, kadınların dinlendiği, çalışmayarak arkadaşlarıyla yemeğe veya eğlenmeye gittikleri bir gün olarak geçiriyorlar. Berlin’de sadece kadınların katıldığı tek 8 Mart yürüyüşünü göçmen ve mülteci kadınlar düzenliyor. Bu yürüyüşe bazı Alman feminist gruplar da katılıyor. Ancak Alman feminist grupların büyük çoğunluğu aynı gün yapılan karma yürüyüşte yer almayı tercih ediyorlar.

Haftalarca süren hazırlıklar sonucunda 25 Kasım yürüyüşü—tahmin ettiğimiz üzere— göçmen ve mülteci kadınların ana gövdeyi oluşturması, ancak Alman feministlerin de bir miktar katılım göstermesiyle çok büyük, bir önceki seneye göre daha kalabalık, güçlü ve renkli geçiyor. Elbette Türkiye’dekilerle hiçbir şekilde karşılaştırılamaz.

Güney Koreli kadınlar Japon ordusu tarafından seks kölesi olarak kullanılan Koreli kadınlar ve IŞİD tarafından kaçırılmış olan Ezidi kadınlar için slogan atıyor. Brezilyalı kadınlar ülkelerinin üzerine kabus gibi çöken yeni devlet başkanı Bolsonaro’ya karşı müzik eşliğinde dansederek sloganlarla yürüyorlar. Kürt kadınların yanı sıra kortejin en güçlü ve renkli grubu kesinlikle onlar. Geçtiğimiz Mart ayında siyasi bir suikaste kurban giden Rio de Janeiro kent meclisi üyesi sosyalist ve feminist Marielle Franco için dünyanın dört bir yanından gelerek Berlin’de yolu kesişen feministler hep birlikte bağırıyoruz: “Marielle Franco presente!” (Daniele Franco burada!) ve hemen ardından aynı coşkuyla bir ağızdan ekliyoruz “Jin jîyan azadî!”

Zeynep Kıvılcım

Kaynak: Çatlak Zemin